Bulancak Masaj Salonu Hizmetleri Ebru

Bulancak Masaj Salonu

Bulancak Masaj Salonu  Ralph ayağa kalktı, Domuzcuk’un yanına dikildi:

“Bilmiyorum.”

minik esintiler, sıcağın buğusu altında, cilalı suların

üstünde şurada burada sürünüyordu. Esintiler, iskele

biçimindeki kayaya varınca, hurma ağaçlarının yaprakları

fısıldaşıyor, güneş ışığının silik benekleri gövdelerinin

üstünden yitik gidiyor yahut kanatlı parlak nesneler gibi

oynuyordu gölgelikte.

Domuzcuk, başını kaldırıp Ralph’a baktı. Tüm gölgeler

tersine yansıyordu Ralph’ın yüzüne: Üstte yeşiller, altta

durgun suların pırıltısı vardı. Kabul edenık bir güneş beneği,

saçlarının üstünde sürünüyordu.

“Bir şey yapmalıyız.”

Ralph, başını Domuzcuk’a doğru çevirdi; ama onu değil,

öteleri görüyordu ona bakarken. Düşlerinde kurup da hiçbirvakit tam kavrayamadığı yer, gerçek dünyasına girivermişti

ansızın. Ralph’ın dudakları, neşeli bir gülümsemeyle

aralandı. Bu gülümsemenin ona yöneldiğini, Ralph’ın onu

benimsediğini sanan Domuzcuk da kıvançla güldü:

“Eğer hakkaten bir adaysa…”

“Bu ne?”

Bulancak Masaj Salonu

Ralph gülümsemiyordu artık. Parmağıyla bir şey

gösteriyordu suda. Fildişimsi bir şey vardı eğreltiotlarını

çağrıştıran yosunlar arasında.

“Bir taş.”

“Hayır. Bir denizkabuğu.”

Domuzcuk, ölçülü bir heyecanla coştu ansızın:

“Doğru. Bir denizkabuğu! Bu şekilde bir şey görmüşbütüneskiden. Bir tanıdığımın arka bahçesinin duvarında aslolanıydı.

Sarmal biçiminde denizkabuğu derdi buna. Öttürüp annesini

çağırırdı; annesi de gelirdi. Öyle kıymetli bir şey ki…”

Ralph’ın dirseğine bitişik bir hurma fidanı, sulara doğru

eğiliyordu. Ağırlığı yüzünden, verimsiz topraktan bir topak

kopmuştu bile. Düştü düşecekti fidan. Ralph onu söktü, suyu

karıştırmaya başladı. Pırıl pırıl balıklar şuraya buraya

kaçışıyordu. Domuzcuk, tehlikeli bir halde suya doğru

eğildi:

“Dikkat! Kıracaksın…”

“Kapat çeneni.”

Ralph, dalgın dalgın konuşmuştu. Denizkabuğu ilginçti,

güzeldi, elde edilmeye kıymet bir oyuncaktı. Ne var ki,

Ralph’ın kurduğu düşlerin canlı hayalleri, Ralph ile

Domuzcuk’un arasına giriyordu. Bu düşlerin içinde yeri

yoktu Domuzcuk’un. Fidanın eğilen sapı, denizkabuğunu

yosunlara doğru itti. Ralph, bir elini dayanak şeklinde kullanıp,

öteki eliyle aşağı doğru bastı. Denizkabuğu, suları damlaya

damlaya, yukarıya doğru çıktı. Domuzcuk yakalayabildi onu.

Denizkabuğu salt görülen bir şey olmaktan çıkıp,

dokunulabilen bir şey olunca, Ralph da heyecanlandı.

Domuzcuk ise konuşup duruyordu:

“Sarmal biçiminde bir denizkabuğu… Öyle pahalı ki…

Bahse girerim, satın almaya kalksan, ne paralar verirsin, ne

paralar… Onun arka bahçesinin duvarına asılıydı ve teyzem…”

Ralph, denizkabuğunu Domuzcuk’un elinden aldı. Kabuğun

içinden birazcık su aktı, kolu ıslandı. Denizkabuğu koyu krema

rengindeydi; şurasında burasında solgun pembeler vardı. On

sekiz inç boyunda, kocaman bir şeytanminaresine benzeyen